21 Nisan 2013 Pazar

Gönen kaplica resimleri fotograflari bilgiler


Gönen Kaplıcaları Gezisi
Gönen eskiden beri önemli bir kaplıca merkezidir. Balıkesir iline bağlı Gönen kaplıcaları Gönen Çayı kenarında konuşlanmıştır. Gönen kaplıcaları yetmiş bin metrekarelik milli park üzerindedir. Gönen tertemiz havası ve doğal güzellikleri ile hem şifalı sularından şifa bulabileceğiniz hem de ruhunuzu dinlendirebileceğiniz bir yerdir.
Gönen Kaplıcaları Gezisi

Termal su, çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. İçme ve banyo kürleri olarak yararlanılıyor ve suyun sıcaklığı 78 derecedir. Kadın hastalıkları, idrar yolları hastalıkları, damar sertliği, kolitis, solunum sistemi hastalıkları, ortopedik ve nörolojik hastalıkların tedavisinde kaplıcalardan faydalanılmaktadır. Dünyada çok az rastlanır bir biçimde saf, temiz ve özelliğini yitirmeden kalmış olan kaplıca suyu, kronik alt ve üst solunum yolu hastalıklarında etkindir.


Gönen’de kaliteli tesisler hizmet vermektedir. Otellerde termal havuzlar, sağlık banyoları ve fizik tedavi merkezleri bulunmaktadır.
Otellerin düzenlediği çevre gezilerine katılarak yöreyi daha iyi tanıyabilirsiniz.
Termal Tesislerinin yakınında bulunan müzede taban mozaiği ile Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait taş eserler sergilenmektedir.
Gönen’de yapacağınız tatilinizden dinlenmiş ve sağlığınıza kavuşmuş olarak dönebilirsiniz.
Gönen’e nasıl gidilir?
Gönen’e Ulaşım
Gönen’e ulaşım çok kolaydır. İstanbul-Bandırma arası deniz otobüsüyle 2 saat. Bandırma’dan arabayla yarım saatte Gönen’e ulaşabilirsiniz.
Balıkesir-Gönen arası 74 km dir.
Bursa-Gönen arası 150 km.
İzmir-Gönen arası 250 km dir.

19 Nisan 2013 Cuma

10 Nisan 2013 Çarşamba

Kuşadası Plajları Resimleri Özellikleri

Kuşadası Plajları Gezi Rehberi Kuşadası mavi bayrak almış temiz denizi ve eşsiz kumu ile tatilcilerin ilgisini çekmektedir. Nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıya olan carette caretta deniz kaplumbağaları yumurtalarını Davutlar plajına bırakmaktadırlar. Kuşadası plajları 20 km üstünde kumsal şeridine sahip bir tatil merkezidir. Kuşadası’nda plajlar kumluktur, deniz sakin ve dalgasızdır. Ağustos aylarında akşam saatleri deniz dalgalı olmaktadır. Kuşadası plajları ücretsizdir ve plajdaki işletmelerden ücret karşılığı şemsiye veya şezlong kiralayabilirsiniz. Kuşadası plajlarının genelinde su sporları yapılabilmektedir. Kano, deniz bisikleti, jet ski, paraşüt ve su altı sporları yapılabilmektedir. Kuşadası çok uzun bir sahil şeridine sahip olduğu için çok plajı bulunmaktadır. Bu plajlardan bir kısmını şu şekilde sayabiliriz: Kuşadası Halk Plajı Kuşadası’nın merkezindedir arıtma eksikliği yüzünden uzun yıllar burada denize girilememiştir. Son yıllarda arıtma sisteminin düzene girmesiyle denize girilebilmektedir. Şehir merkezinde olması ve hiçbir taşıta gereksinim olmadan ulaşılabilmesinden dolayı tercih edilen plajlardandır. Plajda şemsiye, duş ve tuvalet hizmeti bulunmaktadır. Çok kalabalık bir plajdır. Kuşadası Yeşil plaj Kumlu Yeşil plaj kadınlar plajının yanındadır. Küçük, sessiz ve palmiye ağaçları bulunan bir plajdır. Yazın özellikle Pazar günü yerli turistin akınına uğramaktadır. Bu plajda kumsal güzeldir ve denizde temizdir. Kuşadası Yılancı Burnu Plajı Güvercin Adasının solunda şehir merkezine çok yakın bir yarımadadır. Burada iki plaj vardır plajlardan birinin denizi taşlık ve kayalıktır. Deniz sakin fakat dibi taşlıdır. Kıyıda iki adet Beach Club bulunmaktadır. Bu Clublarda gündüzleri müziğin ve denizin tadını çıkarabilirsiniz. Kuşadası Kadınlar Denizi Kuşadası merkeze 3 km uzaklıktadır. Uzun açık kumsala sahip olan kadınlar plajı Kuşadası’nın en popüler plajıdır. Plaj 1 km uzunluğunda olup plajda kabin, şezlong ve şemsiye bulunmaktadır. Kuşadası merkezden düzenli olarak minibüsler bu plaja gitmektedir. Bu plaj halk plajı olup girişte herhangi bir ücret ödenmez. Yazın Pazar günleri günübirlik gelenlerden dolayı plaj çok kalabalık olur. Kuşadası Güvercin Ada Güvercin Ada eteklerinde Kuşadası’nı izlemek ve denize girmek çok keyiflidir. Deniz burada derin ve kayalıktır. Burası özel işletmeye bağlı olduğundan giriş ücretlidir. Kuşadası Long Beach (Uzun Plaj) Kuşadası’nın güneyinde olup minibüsle ulaşılabilir. Sahil boyunca otel, yazlık ve restoranlar bulunmaktadır. Plajın uzunluğu 6 km dir. Plajı uzun ve kumludur denizde temizdir. Plajda su sporları yapma imkanı bulunmaktadır. Kuşadası Kuştur Plajı Şehir merkezinin 5 km kuzeyindedir. Kuştur plajı bölgedeki en temiz ve popüler plajlardandır. Deniz sabahları sakindir öğleden sonraları ise genelde dalgalıdır. Plaj voleybolu sahası bulunmaktadır. Bu plajda su sporları da yapılabilmektedir. Kuştur plajında güneşin batışını seyretmek ayrı bir keyiftir. Kuşadası Pamucak Plajı Kuşadası merkeze 10 km uzaklıkta olan plajın uzunluğu 5 km genişliği ise 80 metredir. Plaj boyunca birçok otel bulunmaktadır. Özellikle Pazar günleri plaj yerli turistlerle dolmaktadır. Davutlar sahili ve Milli Park koylarında denizin tadını çıkarabilirsiniz. Deniz ve sahil çok güzeldir. Bu plajlara Kuşadası merkezden minibüsler gitmektedir. Kuşadası plajları çok güzel ve geniştir. Mavi ve yeşilin uyumunu bu plajlarda görebilirsiniz. Sakin ve dinlenmek isteyenlere hitap eden plajlar olduğu gibi hareketli ve kalabalık plajları da bulunmaktadır. Bütün bu doğal güzellikleri görmek ve yaşamak bir ayrıcalıktır. Kuşadası’nda unutamayacağınız bir tatil geçirebilirsiniz.

8 Nisan 2013 Pazartesi

Marmaris içmeleri resimleri görüntüleri


İçmeler – Marmaris
Marmaris’e yakın olması ve güzel doğası ile içmeler çok tercih edilen bir tatil beldesidir.
İçmeler’in eski köy yerleşiminde turunç ve zeytin ağaçlarına sık rastlanmaktadır. Çevresi çam ormanları ile kaplı cennetten bir köşedir adeta. İçmeler uzun ve temiz sahili ile Mavi Bayrak ödülünü defalarca kazanmış bir tatil beldesidir. Kent merkezini süsleyen çiçekler, palmiyeler, çeşitli meyve ağaçları ve okaliptüs ağaçları da çok güzel bir görüntü sunmaktadır. Eşine sadece California’da rastlanan günlük (sığla) ağacı Marmaris çevresinde geniş bir alanda görülmektedir. Çok fazla oksijen üreten bir ağaç türüdür.
İçmeler geniş yürüyüş alanları, plajları ve akıntılı serin denizi ile bir kere gidince tekrar gitmek isteyeceğiniz bir yerdir. Gündüz sahil boyunca uzanan plajda yürüyüş yapabilirsiniz. Denizin üzerinde paraşütle salınabilir, motorun çektiği deniz botuna binebilirsiniz. Dalgıçlık ve su kayağı yapabilir, üstü kapalı iki kişilik deniz bisikleti kiralayıp çok temiz ve güzel sahile sahip olanKeçi Adasına gidebilirsiniz. Marmaris – İçmeler arasındaki uzun kıyı şeridinde bisikletle gezi yapabilirsiniz. İçmeler’in etrafında bulunan dağlara tırmanabilir ve eşsiz manzarayı izleyebilirsiniz. Bu gezi sırasında yanınıza fotoğraf makinesi ve su almayı unutmayın. Günübirlik tekne turları ile yakın koyları gezebilirsiniz.

7 Nisan 2013 Pazar

Hatay Tatil yerleri resimleri görüntüleri


Ben de bir Hataylı olarak bu yazıyı paylaşırken ve şuan da memlekette olmadığımdan dolayı heyecanlandım sizlerle paylaşmak istedim :)

Antakya – Hatay Gezi Yerleri
Antakya birçok topluluğa ev sahipliği yapmış olup çok zengin bir tarihi kültüre sahiptir. Antakya tarihi yerleri açısından çok zengin olmasının yanı sıra yemek kültürü olarak da çok zengin. Antakya’da mutlaka görmeniz ve yemeniz gerekenlere geçmeden önce genel bir bilgi vermek isterim. Antakya’nın kıyıdan uzaklığı 22 km ‘dir. Denizden yüksekliği ise 80 km’dir.


Şehrin ortasından Asi Nehri geçmektedir. Asi Nehri Güney’den Kuzey’e ters akan tek nehirdir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kozmopolit kentlerinden birisidir. Çok uzun bir süre bir arada yaşamış, etnik kökenleri, dinleri farklı birçok topluluğa ev sahipliği yapmış bu kent UNESCO barış kenti adayı olmuş ve ikinci kent seçilmiştir.
Antakya Görülmesi Gereken Yerler
St. Pierre Kilisesi: Antakya’nın 2 km kuzeydoğusunda olup 13 metre uzunluğunda, 7 metre yüksekliğinde ve 9.5 metre genişliğinde doğal mağaradır. 1963 yılında Papa VI. Paul tarafından burası Hıristiyanların Hac yeri olarak kabul edilmiştir.
HARON (Cehennem Kayıkçısı): St. Pierre Kilisesinin 20 m. uzağında bulunmaktadır. Kayalara oyulmuş bir büst bulunmaktadır. Bu büst başında örtü bulunan bir insan portresidir.
Hatay Arkeoloji Müzesi (Antakya Mozaik Müzesi): Mozaik koleksiyonu zenginliği bakımından dünyada ikinci sırada yer almaktadır. Para koleksiyonu açısındansa üçüncü sıradadır. Yapılan kazılarda çıkartılan çeşitli süs eşyaları, heykeller ve mezarlar sergilenen eserler arasındadır. Bu müzeyi mutlaka gezmelisiniz.
Beşikli Mağara: Kayaya oyulmuş mezar kompleksidir.
Titus – Vespasianus Tüneli ve Kaya Mezarları: Kanal 1.330 metre uzunluğundadır. Roma dönemine ait 13 kaya mezardan oluşmaktadır.
St. Simeon Manastırı: Aknehir Beldesi sınırları içinde 479 metre yüksekliğinde bir tepe üzerinde kurulmuştur. M.S. 6.yy yapılmıştır.
Harbiye (Daphne): Antakya’ya uzaklığı 10 km dir. Büyük restoranların bulunduğu lezzetli yemekler yiyebileceğiniz turizm merkezidir.
Seleukeia Pierria (Çevlik) Ören Yeri: Şehir Roma çağında en parlak günlerini yaşamıştır. Şehirden günümüze Antik Liman kalıntısı, Titus – Vespasianus Tüneli, Dor mabedi ve Kaya mezarları kalmıştır.


Habib-i Neccar Camii: Anadolu’nun ilk camiidir ve Müslümanlık buradan Anadolu’ya yayılmaya başlamıştır. M.S 636 yılında inşa edilmiştir.
Vakıflı Ermeni Köyü: Bu köyü diğerlerinden ayıran özellik Ermenistan sınırları dışında yer alıp da tüm nüfusu Ermenilerden oluşmasıdır.
Uzun Çarşı: Yöresel ürün, baharat ve el sanatları gibi her türlü ihtiyaç maddesini bulabileceğiniz otantik bir çarşıdır.
Bayezid-i Bestami Makamı: Bayezid-i Bestami adına bir cami ve ziyaret yeri bulunmaktadır. Kalenin bazı bölümleri kısmen ayaktadır.
Payas Sokulu Mehmet Paşa Külliyesi: Külliye bünyesinde; 45 dükkanlı han, imaret, çifte hamam, cami ve medrese bulunmaktadır.
Antakya Surları
Şeyh Ahmet Kuseyri Camii ve Türbesi
Ortodoks Kilisesi (Aziz Piyer ve Aziz Paul)
Hızır Türbesi ve Musa Ağacı
Ulu Camii
Katolik Kilisesi
Protestan Kilisesi
Havra
Meydan Hamamı
Antakya Sokakları
Kızlar Sarayı
Bakras Kalesi
Payas Kalesi
Koz Kalesi
Darb-ı Sak Kalesi
Yenişehir Gölü
Batıayaz
İssos (Epifenya) Harabeleri
Barlaam Manastırı
Aççana Ören yeri
Antakya’ya gelip bu tarihi güzellikleri gezip gördükten sonra yemeden gitmemeniz gerekenler ise şunlardır:
Antakya Yemekleri
Antakya Mezeleri: Tereyağlı Humus, Tarator, cevizli biber, Çiğ köfte, Babagannuc, Kekik Salatası, Süzme yoğurt, Biber yoğurtlama (çok acıdır haberiniz olsun), Çökelek salatası. Bu çok lezzetli mezeleri harika doğa manzarasına sahip ’ta Kule Restoran’da yiyebilirsiniz.
Buranın dışında Anadolu Restaurant veya Sveyka Restaurant’a da gidebilirsiniz.
Antakya Künefe: Künefe de ise iki çeşit var; Harbiye tipi ve Çarşı tipi künefe. İkisini de tatmanızı tavsiye ederim. Harbiye tipi künefeyi birçok restoranda yiyebilirsiniz. Çarşı tipi künefeyi yemek için Ferah künefeyi tavsiye ederim.
Antakya Ana Yemekler: Kabak Boraniye, Yaprak sarması, Aşür (Hrise), Kaytaz böreği, Oruk. Bu yemekler gerçekten çok lezzetli mutlaka tatmalısınız.
Döner kebap: Lavaş ekmeğine dürüm olarak yiyebilirsiniz çok güzel.
Haytalı, Kabak tatlısı ve ceviz reçeli
Bu harika yemek ve tatlıların üstüne isterseniz nargile keyfi yapabilirsiniz.

Ehliyet Sinavi Giris Yerleri 13 nisan 2013 Ehliyet Sinavi Sinav merkezleri


EHLİYET SINAVINA GİRİŞ YERLERİ LİNKİ AŞAĞIDADIR...
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılması planlanan Motorlu Taşıtlar Sürücü belgesi ehliyet sınav giriş yerleri linki aşağıdadır. 
Bu sayfamızı Sık Kullanılanlara Ekleyerek sınav sonuçlarını hızlı bir şekilde takip edebilirsiniz.
Ehliyet sınavına giriş belgesi almak ve sınava giriş yerinizi öğrenmek için TC kimlik numaranız ile sorgulama yapınız.



Etiketler: ehliyet sınav giriş yerleri, ehliyet sınav yerleri, meb ehliyet sınav yerleri, ehliyet giriş belgesi, meb ehliyet giriş belgesi, MTSAS giriş belgesi yerleri, sürücü kursu sınav yerleri, direksiyon sınav yerleri, sürücü kursu belgesi, ehliyet sınavı belgesi, sürücü kursu sınav belgesi, ehliyet sınav belgesi, ehliyet sınav yeri öğren, 2012 ehliyet sınav giriş yerleri, 14 Nisan 2012 ehliyet sınav giriş yerleri, 14.04.2012 ehliyet sınav yerleri, 2012 ehliyet sınav giriş belgesi, 14.04.2012 ehliyet sınav giriş belgesi, 14 Nisan 2012 ehliyet sınav giriş belgesi

5 Nisan 2013 Cuma

Antalyanin turistik yerleri antalya resimleri antalyada turistik yerler


Antalyanın Tarihi Turistik Yerleri Forum Alev
ALANYA KALESİ : Surlarının uzunluğu 6.5 kilometreyi bulan Alanya Kalesi, denizden 250 metreye kadar yükselen yarımada üzerindedir. Kandeleri adıyla da bilinen Alanya yarımadasındaki yerleşim, Helenistik döneme kadar inmekle birlikte günümüze kalan tarihi dokusu 13. yüzyıl Selçuklu eseridir. Kale, 1221 yılında kenti alıp yeniden inşa ettiren Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından yaptırılmıştır. Kalenin 83 kulesi ve 140 burcu vardır. Ortaçağda surların içine yerleşmiş kentin su gereksinimi sağlamak üzere 400’e yakın sarnıç yapılmıştır. Sarnıçların bir kısmı günümüzde de kullanılmaktadır. Surlar, planlı bir şekilde Ehmedek, İçkale, Adam Atacağı, Cilvarda burnu üstü, Arap Evliyası Burcu ve Esat Burcu’nu inerek Tophane ve Tersane’yi geçip Kızılkule’de son bulacak şekilde inşa edilmiştir. Yarımadanın zirvesinde açık alan müzesi olarak değerlendirilen içkale bulunmaktadır. Sultan Alaaddin Keykubat sarayını burada yaptırmıştır. Kalede yerleşim günümüzde de sürmektedir. Ahşap ve kagir tarihi evlerin önünde tahta tezgahlarda ipek ve pamuklu dokuma yapılmakta, değişik figürlerde su kabakları boyanmakta, küçük bahçelerde otantik yemek servisi verilmektedir. Ayrıca kaleye çıkan yol üzerinde ve limana egemen yamaçlarında restoran ve kafeteryalar vardır. Kale taşıt trafiğine açıktır. Yürüyerek ise yaklaşık 1 saatte çıkılabilir.


KIZILKULE : Limandadır. Kentin sembolü olan sekizgen planlı yapı 13. yüzyıl Selçuklu eseridir. 1226 yılında Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından Sinop Kalesi’ni yapan Halepli yapı ustası Ebu Ali Reha el Kettani’ye yaptırılmıştır. İnşaat sırasında belli bir yükseklikten sonra taş blokları kaldırmak güç olduğu için üst kısmı pişmiş kırmızı tuğlalarla yapılmış ve bu nedenle Kızılkule adını almıştır. Kule duvarlarında antik çağdan kalma mermer bloklar görülmektedir. Sekizgen planlı ve her bir duvarı 12.5 metre genişliğinde olan kulenin yüksekliği 33 metre, çapı 29 metredir. İçinde zemin dahil beş kat vardır. Kulenin üstüne yüksek aralıklı ve 85 basamaklı taş merdivenle çıkılır. Kulenin tepeden aldığı güneş ışığı birinci kata kadar ulaşır. Kulenin ortasında bir sarnıç bulunur. Kule denizden gelecek saldırılara karşı limanı ve tersaneyi korumak amacıyla yapılmış ve yüzyıllar boyunca askeri amaçla kullanılmıştır. 1950’li yıllarda onarılan kule 1979 yılında ziyarete açılarak birinci katı Etnoğrafya Müzesi’ne dönüştürülmüştür. 


TERSANE : Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın kenti almasından altı yıl sonra Kızılkule’nin yakınında 1227’de yapımına başlanmış ve bir yılda bitirilmiştir. Kemerli beş gözden oluşan tersanenin denize bakan cephesi 56.5 metre, derinliği 44 metredir. Tersane için seçilen yer, gün ışığından en fazla yararlanılacak şekilde planlanmıştır. Tersanenin giriş kapısındaki yazıt, Sultan Keykubat’ın armasını taşır ve rozetlerle süslüdür. Alanya Tersanesi, Selçukluların Akdeniz’deki ilk tersanesidir.


Daha önce Karadeniz’de Sinop Tersanesini yaptıran Alaaddin Keykubat, Alanya Tersanesi ile “iki denizin sultanı” unvanını almıştır. Tersanenin bir yanında mescit öteki yanında muhafız odası bulunur. Gözlerden birinde de zaman içinde körlenmiş bir kuyu vardır. Denizden teknelerle ya da Kızılkule’nin yanındaki surlardan yürüyerek ulaşılan Tersane’ye giriş ücretsizdir. 


TOPHANE
Tersane’nin bitişiğinde denizden 10 metre yüksekliğinde bir kayaya tersaneyi korumak amacıyla yapılan Tophane vardır. 1227 yılında kesme taştan inşa edilen üç katlı ve dikdörtgen planlı yapıda aynı zamanda savaş gemileri için top döküldüğü bilinmektedir. Tersane ve Tophane’nin Kültür Bakanlığı ve Alanya Belediyesi tarafından bir Denizcilik Müzesi’ne dönüştürülmesi için çalışmalar sürmektedir. 


EHMEDEK
Kale’nin kuzey yamacında Bizans döneminden kalan küçük kalenin yerine Selçuklu döneminde “orta kale” olarak yeniden inşa edilmiştir. Giriş kapısındaki kitabeden 1227 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır. Adını, Selçuklu döneminin inşaat ustası “Ehmedek”ten aldığı sanılmaktadır. Üçer kuleli iki bölümünden oluşan orta kale, kara saldırılarına karşı stratejik bir yerde ve aynı zamanda sultanın sarayının bulunduğu iç kaleyi de koruyacak konumdadır. Kulelerin günümüze kadar gelen duvarları Bizans döneminde kayalardan yontularak yapılmıştır. Orta kalenin içindeki üç sarnıç günümüzde de kullanılmaktadır. Kale duvarlarında Selçuklu döneminden kalma gemi resimleri vardır. 


SÜLEYMANİYE CAMİSİ : Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad tarafından kentin yeniden düzenlenmesi sırasında 1231 yılında kalenin zirve kısmında, İçkale’nin hemen dışında yaptırılmıştır. Ancak sonraki yıllarda cami yıkılmış ve 16. yüzyılda Osmanlı döneminde Kanuni Sultan Süleyman tarafından tekrar yaptırılmıştır. Tek minareli cami, Alaaddin, Kale ya da Süleymaniye adıyla anılır. Yapı moloz taştan ve kare planlıdır. Sekizgen kasnak üzerine, kiremitli bir kubbesi vardır. Kubbenin askılık görevi üstlenen kısmına akustiği sağlamak için 15 küçük küp yerleştirilmiştir. İbadet sırasında bu özellik ortaya çıkmaktadır. Son cemaat yeri, dört ayak üzerine kiremitli üç kubbe ile örtülüdür. Kapı ve pencere kapakları Osmanlı döneminin ahşap oyma işçiliğinin güzel bir örneğidir. 


BEDESTEN : Kale içinde, Süleymaniye Camisi yakınındadır. 14. ya da 15. yüzyılda Karamanoğulları döneminde çarşı veya han olarak yapıldığı sanılmaktadır. Kesme taştan dikdörtgen planlı bir yapıdır. 26 odası vardır ve 13 metre genişliğinde 35 metre uzunluğunda bir avluya sahiptir. Tarihi bina günümüzde otel, restoran ve kafeterya olarak kullanılmaktadır. Avluya açılan orta çağ dükkanları, otel odası olarak düzenlenmiştir. Bahçe kısmında, merdivenle inilen büyük bir sarnıç vardır. Bahçenin manzarası, bir yanıyla yukarıdaki kale surlarına, aşağıdaki Akdeniz’e ve kumsala bir yanıyla da Toros dağlarına hakimdir. Bedesten, işletmecisinden izin alınarak gezilebilir. 


DARPHANE : Yarımadanın ucunda, uzunluğu 400 metreyi bulan sarp kayalıklardan oluşan Cilvarda burnu üzerindeki yapılardır. Halk arasında “darphane” olarak anılmasına karşın kesme taştan inşa edilmiş binalarda para basılması söz konusu değildir. 11. yüzyıldan kalma taş yapılardan biri küçük bir kilisedir, diğerlerinin ise manastır olarak kullanılma olasılığı yüksektir. Küçük kilisenin kubbesi ayakta durmaktadır. Kayaların üstünde bir de sarnıç vardır. Cilvarda burnundaki yapılar topluluğuna İç Kale’den kayalara oyulmuş basamaklarla bir yol bulunmasına karşın yol günümüzde kullanılamaz durumdadır. Denizden çıkış ise zor ve tehlikelidir. Gerek İç Kale’den seyredildiğinde gerekse denizden teknelerle burnu dönerken, etkileyici bir görüntüsü vardır. 


AKBEŞE SULTAN MESCİDİ : Kale içinde, Bedesten’in batısında, Süleymaniye Camisi’nin 100 metre kadar ilerisindedir. Alaaddin Keykubat’ın Alanya Kalesi’ndeki ilk kumandanı Akşebe Sultan tarafından 1230 yılında yaptırılmıştır. Dışı kesme taş, içi ve kubbesi tuğla örülüdür. Kare planlı ve iki odadan oluşur. Odalardan biri mescit, diğeri Akşebe Sultan’ın mezarının bulunduğu türbedir. Türbede, üç mezar daha vardır. Eski kalıntılardan mescidin apsisinin çinili olduğu anlaşılmaktadır. Kitabesinde “Tanrı yerin ve göklerin gaiblerini bilir. Allah’ın mescitlerini ancak O’na ve ahiret gününe inananlar imar ederler. 1230 yılında yüce sultan Alaaddin’in günlerinde Tanrı’nın rahmetine muhtaç zayıf kulu Akbeşe yaptırdı” yazmaktadır. Mescidin birkaç metre uzağında moloz taştan kaide üzerinde tuğla gövdeli silindirik bir minaresi bulunur. Şerefe kısmında biten minarenin ilginç bir görüntüsü vardır. 


ANDIZLI CAMİ : Tophane Mahallesi’ndedir. Adını hemen yanındaki andız ağacından alan cami 1277 yılında Emir Bedrüddin tarafından yaptırılmıştır. Emir Bedrüddin Camisi de denir. Selçuklu döneminin özgün mimari özelliklerini taşır. Kesme taştandır, yüksek olmayan bir minaresi vardır. Minberi, Selçuklu tahta oymacılık sanatının en güzel örneklerinden birini yansıtır. Camiye, Kızılkule’nin yanından aşağı kapı yoluyla gidilir. 


SİTTİ ZEYNEP TÜRBESİ : Kale’ye çıkan yol üzerinde, büyük bir kayanın üzerindedir. Selçuklu ya da Osmanlı döneminden kaldığı tahmin edilmektedir. Yapı, kare planlı ve kubbeli iki odadan ibarettir. Odalardan birinde uzunca bir sanduka vardır; diğer oda boştur. Evliya Çelebi, binanın Bektaşi tekkesi olduğunu yazar. Sitti Zeynep hakkında kesin bir bilgi yoktur. Kanuni Sultan Süleyman dönemi Osmanlı vakıf defterlerinde türbeye ait vakfın adı “Sitti Zeynep bin’t Zeynülabidin” olarak geçmektedir. Türbede mezarı bulunan kişinin bir eren olduğu sanılmaktadır. Türbenin bulunduğu kayanın içine antik çağda ikişer metre uzunluğunda üç lahit oyulmuştur. Antik mezarlar, bir dönem su deposu olarak kullanılmıştır. 


HIDRELLEZ KİLİSESİ : Alanya merkezine 10 kilometre uzakta Hacı Mehmetli Köyü sınırları içinde Hıdır İlyas mevkiindedir. Akdeniz’e gören bir yamaç üzerine 19. yüzyıl başında kurulduğu sanılan kilise, günümüzde de Hıristiyan ve Müslüman ziyaretçiler tarafından ibadet amacıyla kullanılmaktadır. Çatısı kagir, duvarları taş ve küçük bir apsisi olan kilise dikdörtgen planlıdır. Kilisenin içinde ahşap süslemeli bir ara kat vardır. Duvarlardaki freskolar bozulmuştur. Kilisenin 1873 yılında onarım gördüğü kitabesinden anlaşılmaktadır. Alanya Müzesi’nde sergilenen kitabe, Grek abecesi ile Türkçe (Karamanlıca) yazılmıştır. Kilise, Alanya’da yaşayan ve Türkçe konuşan Ortodoksların 1924 yılındaki mübadelede Yunanistan’a gitmeleriyle kapanmıştır. Yanında su kaynağı bulunan Hıdrellez Kilisesi’nin bir adı da Agios Georgios Kilisesi’dir. Kilisenin benzerlerine Antalya Kaleiçi’nde de rastlanmaktadır. Ören yerine giriş ücretsizdir. 


ŞARAPSA HANI : Alanya’nın 13 kilometre batısında şehirlerarası karayolu üzerinde 13. yüzyıldan kalma bir yapıdır. 1236-1246 yılları arasında Selçuklu Sultanı olan Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından tarihi ipek yolu üzerinde kervansaray olarak yaptırılmıştır. Bir dönüme yakın araziye inşa edilen yapının duvarları iri kesme taşlarla örülüdür. Orta çağın önemli konaklama merkezlerinden bir olan kervansaray günümüzde eğlence merkezi olarak kullanılmaktadır. 


ALARA KALESİ : Alara Kalesi, Alanya’nın 37 kilometre batısında, denizden 9 kilometre içeride Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından 1232 yılında yaptırılmıştır. İpekyolu üzerindeki kalenin işlevi, Alara Çayı kenarındaki handa mola veren kervanların güvenliğini sağlamaktır. Kale 200 metreden 500 metreye kadar çıkan sarp bir tepe üzerinde kurulmuştur. Görkemli bir görüntüsü vardır. Dış ve iç kale olarak iki kısımdır. 120 basamaklı karanlık bir dehlizden kalenin içine girilir. Ören yeri olarak düzenlenerek ziyarete açılmadığı için yaban otları ve yıkıntılara dikkat etmek gerekir. Kalenin içinde kayalar oyularak tüneller yapılmıştır. Kalıntılar arasında küçük bir saray, kale görevlilerinin odaları, cami ve hamam vardır. Surları ve patikaları izleyerek Alara Kalesi’nin zirvesine çıkmak isteyenlerin en az bir saatlik tırmanışı göze almaları ve buna göre donanımlı olmaları gerekir. Zirvedeki manzara ise yorgunluğa değecektir. 


ALARAHAN : Alara Kalesi’ne 800 metre uzakta bir düzlükte ve Alara Çayı kıyısındadır. Tümüyle kesme iri taşlarla 2 bin metrekare üzerine kervansaray olarak inşa edilmiştir. 1231 yılında yapılan han birkaç yıl önce onarılmış ve bugün restoran ve alışveriş merkezi olarak kullanılmaktadır. Kervansarayın nöbetçi kulübesi günümüzde de özelliğini korumaktadır. Kervansarayın ikinci kapısı, yolcuların kalacağı mekanlara açılır. Uzun bir koridorun iki yanında odacıklar bulunur. Kervansarayın içinde çeşme, mescit ve hamam vardır. Yapının onarımı sırasında ortaya çıkan taş ustaların imzaları da dikkat çekicidir. Alaaddin Keykubat, Alanya’daki kitabelerde kendisini “Kara ve iki denizin sultanı, Arap ve Acem ülkesinin sahibi” olarak nitelerken, Alarahan’daki kitabesinde “Rum, Şam, Ermeni ve Frenk memleketlerinin fatihi” ünvanını da almıştır. Alarahan’a giriş ücretlidir. Handaki restoranın yanı sıra Alara Çayı’nın kenarındaki küçük kır lokantalarında da yemek yenilebilir ve servis yapılıncaya kadar çayda yüzülebilir. 


KARGI HAN : Alanya’nın batısında, Kargı çayının kuzeyindedir. Hanın kitabesi olmadığı için yapım yılı hakkında bilgi yoktur. 46 metre eninde, 50 metre boyunda taş yapıdır. Roma, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Akdeniz ile İç Anadolu’yu bağlayan yol üzerinde, Kesikbel mevkiinde kervansaray olarak kullanıldığı sanılmaktadır. Odalarının hepsinin tavanında hava bacaları bulunmaktadır ve odalar orta avlunun etrafında sıralanmıştır. Kapının karşısında taştan oyulmuş sabit hayvan yemlikleri bulunur. Yapı harap durumdadır. 

3 Nisan 2013 Çarşamba

Real Madrid Galatasaray maçını izle seyret R.Madrid Gs maçını izle özet izle


Real Madrid Galatasaray çeyrek final ilk maçı 3 nisan 2013 çarşamba akşamı saat 21.45 te oynayacak.
Real Madrid Galatasaray maçı D-SMART tan canlı olarak yayınlanacak fakat bazı yabancı uydu kanalları maçı canlı olarak verecek. Real Madrid Galatasaray çeyrek final maçını kanallar şifreye girmediği takdirde izleyebilirsiniz.

Rah-e-Farda TV Frekans Bilgileri
11988 POL : H SR : 2222 FEC : 5/6
AZTV CANLI YAYIN BİLGİLERİ
AZ TV Frekans Bilgisi:
Gs R.Madrid maçını Az Tv kanalı canlı olarak yayınlıyor , Azerbaycan kanalı olan AzTv' Türksat 3A -2A 42E Uydusundan yayınlanıyor..
Frekans : 10966 H 12800
Fec : 5/6
Biss key : 1234560065432100
ZDF CANLI YAYIN BİLGİLERİ
ZDF TV Frekans Bilgisi:
13 E (Doğu) Hotbird: 11054 H 27500 5/6
19.2 E (Doğu) Astra (1L); 10964 H (Analog)
19.2 E (Doğu) Astra (1H); 11954 H 27500 (3/4)
İdman TV CANLI YAYIN BİLGİLERİ
İdman TV Biss Key : 3453450034534500
IDMAN TV Frekans: 10969 H – Yatay Dogu 11200 5/6 408 456 Türksat 3A
Satellite: Turksat 3A
Orbital position: 42°E
Downlink Frequency: (MPEG-2) f = 10965 MHz
Polarization: H
Symbol rate: 12800 Msymbol/s
(FEC-5/6) PID Video: 4130, Audio-4131
Club RTL CANLI YAYIN BİLGİLERİ
Club RTL kanalı Hotbird uydusu üzerinde hizmet veren bir kanaldır. Şampiyonlar ligi karşılaşmalarını ekranlara getirmektedir. Club RTL frekans bilgilerine bu sayfamızdan ulaşabilirsiniz.
UYDU: Hot Bird 6/8/9 at 13.0°EFREKANS: 11240POL: VerticalFEC: 3/4Symbom Rate: 27500
Receiver üzerinde kanal taraması yaparken Network Search (Şebeke Tarama) açık konuma getiriniz.
HRT 2 CANLI YAYIN BİLGİLERİ
HRT 2 kanalı Hotbird uydusu üzerinde hizmet veren bir kanaldır. Şampiyonlar ligi karşılaşmalarını ekranlara getirmektedir. HRT 2 frekans bilgilerine bu sayfamızdan ulaşabilirsiniz.
UYDU: Hot Bird 6/8/9 at 13.0°EFREKANS: 12520POL: VerticalFEC: 3/4Symbol RateR: 27500
Receiver üzerinde kanal taraması yaparken Network Search (Şebeke Tarama) açık konuma getiriniz.

Gülhane Parki İstanbul Gülhane parki resimleri Gülhane parki fotoğraflari




Birazda Ansiklopedik Bilgiler;

Gülhane parkı,İstanbul'un en eski parklarından biridir. Sarayburnu, Topkapı Sarayı ve Çizme Kapısı arasında bulunan hafif eğimli alanda yer almaktadır. Gülhane diye anılmasının sebebi, içinde Topkapı Sarayı'nın gül bahçeleri olduğundandır. 

Bizans döneminde askeri depoların ve kışlaların bulundugu Gülhane'ye daha sonra Mangana Sarayı yapılmıştır. Aynı zamanda bu çevrede Hagios Georgies Manastırı ve Panagia Hodegetria Ayazması'nın bulunması nedeniyle bu bölge kutsal sayılırdı.

 İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethinden sonra Fatih Sultan Mehmed Sarayburnu'nu surlarla çevirerek Çinili Köşk'ü yaptırdı. Burada güreş, cirit gibi eğlence ve gösteriler yapılırdı. Yapılan önemli gösterilerin anısına Gülhane'ye birçok nişantaşı dikildi.

III. Murad için Sadrazam Sinan Paşa buraya ünlü İncili Köşk'ü yaptırdı. Gülhane'deki bahçelerin ve sarayların temizliği için Bostancı Ocağı'ndan Gülhane Ocağı denen bir bölük ayrılmıştır. 

İstanbul'da ilk ciddi imar çalışmaların yapıldığı 1776 yılında Fransız Kauffer'e yaptırılan imar kapsamına Gülhane'de alındı ancak uygulamaya geçilemedi.

1839 tarihinde Tanzimat Fermanı'nın Gülhane'de okunmasından dolayı, bu fermana; Gülhane Hattı Humayunu da denir.

 II. Abdulhamid 1880'lerde ilk büyük müzenin burda yapılmasına izin verdi. Müze-i Humayun'un yapılması sırasında bahçe düzenlemesi yapıldı ve müzeyle birlikte halka açıldı.

 Atatürk, 24 Kasım 1928'de Gülhane'de düzenlenen törende "Başöğretmen" sanını alarak Latin harflerini halka tanıttı ve burada ilk dersini verdi.


Öncesini merak ediyorsanız ;

Bizans döneminde askeri depolar mevcuttu bu toprakta, sonra değerini bilen çıktı Mangana Sarayı yapıldı. Hagios Georgios Manastırı ile Panagia Hodegetria Ayazması da yakınlarda olduğundan, aslında kutsal bir toprak parçasıydı sözünü ettiğimiz.

Fatih gemileri karadan geçirmek suretiyle kentte yepyeni bir dönemi başlattığında Sarayburnu’nu surlarla çevirmekle kalmayıp, bir de Çinili Köşk ilave ettirdi içine. Tahta kaftanı değen değiştikçe, İncili Köşk, İshakiye Kasrı, Mermer Köşk, Gülhane Köşkü izledi onu.

Fakat Topkapı Sarayı gözden düşüp de padişahlar Dolmabahçe Sarayı’na prim vermeye başlayınca, Gülhane’nin de fiyakası azaldı. Köşkler yıkıldı ve hatta sökülen ağaçlar oldu.1839’da tarihe “Gülhane Hatt-ı Hümayunu” olarak geçen Tanzimat Fermanı’nın, bizzat Mustafa Reşit tarafından halka hitaben okunması, Gülhane Parkı’nı yeniden getirdi akıllara.

Osmanlı Devleti’nin siyasal, toplumsal ve ekonomik alandaki yeniliklerini halka duyurmak için seçtiği yer burasıydı; Abdülmecid Gülhane Kasrı’ndan olan biteni gözlüyordu. Sonrasında II. Abdülhamid’in 1880’li yıllarda ilk büyük müzenin yapılması için uygun gördüğü yer yine Gülhane Parkı oldu. Sonra zaten Osmanlı’nın hali mi kaldı ki, Gülhane ile ilgilensin...

İstanbul Gezi Yerleri İstanbulda Görülmesi Gereken Yerler İstanbul Fotoğrafları


Adile Sultan Sarayı


Kandilli’de bulunan Adile Sultan Sarayı, Sultan Abdülaziz tarafından 1876 yılında Sarkis Balyan’a yaptırıldı. Sarayı çevreleyen koruluğa sahil yolundaki kapısından giriliyor. Saray, Adile Sultan tarafından ölümünden önce, 1899’da kız okulu olması isteği ile Milli Eğitim’e bağışlandı. Kandilli Kız Lisesi olarak kullanıldığı dönemde geçirdiği büyük yangın sonrasında restore edildi. Bahçesinde Borsa Restaurant var.




Ahmet Afif Paşa Yalısı


Yeniköy sahilinde yer alan Ahmet Afif Paşa Yalısı'nın ilk sahibi, Koca Reşit Paşa'nın kızı Ferendiz Hanım. Muhayyeş Yalısı olarak anılan yapının her katı farklı bir stile sahip. Bir zamanlar Yeşilçam filmlerine set olarak kiralanan yalıda, 80’lerin ortasından itibaren 17 yıl Uzan ailesi oturdu. 2006’da TMSF’nin kontrolüne geçen yalıda ‘Binbir Gece’, ‘Aşk-ı Memnu’ gibi diziler çekildi. Burada Agatha Christie'nin konuk edildiği de söyleniyor.




Alman Çeşmesi




İstanbul’da Sultanahmet Meydanı’nda, Sultan I. Ahmed Türbesi’nin karşısında yer alan tarihi çeşme, Alman İmparatoru II. Wilhelm'in sultana ve İstanbul’a hediyesi. II. Wilhelm’in 1898 yılında yaptığı ziyaretin anısına ithaf edilmiş. Çeşmenin kagir ve metal yapısı Almanya’da hazırlanmış, gemiyle İstanbul’a taşınmış ve 1901’de monte edilmiş. Koyu yeşil renkli kolonları, nakışlı kemerleri ve bakır kaplı kubbesi, çeşmenin en görkemli özelliklerinden.


Amcazade Yalısı





Boğaziçi’nde Anadoluhisarı’nın kuzeyinde bulunan yalı,1699 tarihinde inşa ettirilmiş. İstanbul'daki en eski konut olan yalı, Köprülü ailesinden Sadrazam Amcazade Hüseyin Paşa için yapılmış. Orijinali çok daha büyük bir kompleks olan yalıdan günümüze divanhanesi kalmış. Karlofça Antlaşması’nın taslakları bu yalıda hazırlanmış. 1877-1878 Rus Savaşı sırasında buraya yerleştirilen göçmenler nedeniyle tahrip olmuş. Yalı, şu anda restore ediliyor.





Arkeoloji Müzesi




Arkeoloji Müzesi, 19. yüzyılın sonlarında Osman Hamdi Bey tarafından kurulmuş ve 1891’de ziyarete açılmış. Dört bölümden oluşan müzede, Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yer alan tüm medeniyetlere ait eserler sergileniyor. Müze pazartesi günleri hariç her gün 09.00-19.00 saatlerinde açık



Aya İrini Kilisesi




Topkapı Sarayı'nın dış avlusunda yer alan ve en büyük Bizans kilisesi olan Aya İrini, günümüzde müze olarak İstanbulluların karşısına çıkıyor. 4. yüzyıl başlarında yapılan Aya İrini, Türkiye'deki müze çalışmalarının ilk başladığı mekan. Aya İrini, 1973’ten beri başta klasik müzik konseri olmak üzere, pek çok sanat aktivitesine ev sahipliği yapıyor.




Ayasofya Müzesi





Bizans İmparatoru I. Jüstinyen tarafından 532-537 yılları arasında kilise olarak inşa edilen, Osmanlı döneminde camiye çevrilen Ayasofya, bugün müze olarak hizmet veriyor. Ayasofya, mimarisi, kubbesinden akan ışık seli ve mozaik süslemeleri ile ziyaretçilerini büyülüyor. Müze pazartesi hariç her gün 09.00-19.00 saatlerinde açık.

1 Nisan 2013 Pazartesi

Bursa Resimleri Bursa Fotoğrafları Bursa Yeşili Resimleri


Yeşilin Ortasına Kurulan Şehir



“Su sesi ve kanat şakırtılarından

Billûr bir âvize Bursa’da zaman…”
 


Ahmet Hamdi Tanpınar







Bursa’nın Kuruluşu

Bursa bölgesi, İ.Ö. 4. yüzyılda Bithynia Devleti kurulana dek, çeşitli kolonilerin ve ülkelerin egemenliğinde yaşamıştı. Ünlü Herodot Tarihi’ne göre, o tarihte Bursa ve civarında var olan tek kent, Cius’tur. (Gemlik) Cius kentinin kuruluşu İ.Ö. 12. yüzyıla kadar uzanır. Apamea (Mudanya) kentinin ise, İ.Ö. 10. yüzyılda kurulduğu sanılmaktadır. Uluabat Gölü’nün üzerinde bir adada bulunan Apollonia’nın (Gölyazı) da, İ.Ö. 6. yüzyıldan önce kurulduğu sanılmaktadır.

Kazı Çalışmaları

İ.Ö.2. yüzyılda M.Kemalpaşa yakınlarındaki Melde Tepesi’nde antik Miletopolis kenti, 356 yılında Orhangazi’de Basilinopolis kenti, Sölöz köyünde Pythopolis, Yenişehir’de Otroia, Orhaneli’de Adriani, Karacabey´de Kremastis, Eşkel’de Daskylium, Çekirge´de Plai, Kurşunlu’da Brillos, İznik’te Nicaea antik kentleri kurulmuştu. Bursa’nın kent statüsüne yükselip çevresinin surlarla çevrilmesi, Bithynia kralı I. Prusias (İ.Ö. 232-192) döneminde gerçekleşmişti. Kartaca kralı Hannibal, Roma imparatoru ile yaptığı savaşı kaybedince, askerleriyle birlikte I. Prusias´a sığınmıştı. Hannibal, I. Prusias tarafından büyük itibar görmesi üzerine, onun onuruna Bursa kentini kurmuş ve kente bu nedenle Prusa adı verilmiştir.
İ.Ö. 74 yılında Roma’ya bağlanan Bithynia Krallığı, uzun yıllar Roma egemenliğinde kaldı. Önce Romalılar, sonra da Bizanslıların bir ili olarak varlığını sürdüren Bursa ve civarı 19. yüzyıla kadar Bithynia adını korumuştu. Hatta Anadolu Selçuklu Devleti yıkıldıktan sonra kurulan Beyliklerle birlikte Osmanlı Beyliği de, Bursa bölgesinde kurulduğu için, yabancı kaynaklarca Bithynia Beyi veya Krallığı olarak anılmıştı.
Ulucami


Uygarlığın Ayak İzleri
Uygarlıklar beşiği Anadolu’nun cennet köşelerinden Bursa ve çevresi, çok eski çağlardan beri yerleşimlere sahne olmuştur. Bölgede eski yerleşim alanlarının yarattığı uygarlıkların günümüzden 7 bin yıl öncesine gittiği, Ilıpınar Höyüğü kazılarında ortaya çıkmıştır. Höyükte yapılan kazılar sonucunda, İ.Ö. 5200 yıl öncesine dek inen yerleşim alanı bulunmuştur. Bursa’nın 7 km kuzeyinde Demirtaş nahiyesinin 2,5 km güneyinde, 90 m. çevresi, 5 m. yüksekliği olan Demirtaş Höyüğü yer almaktadır. Bu höyükte, genellikle elde yapılan, az miktarda da çarkta yapılmış olan kâse, küp ve testilere ait seramik parçaları bulunmuştur. Bunlar erken bronz çağından kalmış olup M.Ö. 2500’lü yıllara tarihlenir.


M.Ö. 3 yüzyılda Bithynialılar ve Prusiaslılar tarafından kurulan kentin ilk adı Prusa olduğu bilinmektedir. Yazılı kaynaklarda Bithynia olarak da bilinen Bursa ve çevresinin en eski yerleşimleri İznik Gölü çevresindedir. Sadece İznik Gölü çevresinde, taş devirlerinde kurulduğu anlaşılan yedi önemli höyük bulunmaktadır. İnegöl kent merkezinde, Cumatepe Höyüğü ile 3 km doğusunda bulunan Doğutepe, Akhisar Höyükleri ile Yenişehir BabasultanHöyüğü tarih öncesi devirlere ait yerleşimleri işaret etmektedir. 

Yıllar Önce Bursa


Mitolojide Bursa

Bazı söylencelere göre Bursa önce Tahtalı köyünde kurulmuştu. Çok kudretli bir Sultan’ın, hasta zavallı bir kızı varmış. Söylenceye göre vücudu cüzamdan parça parça imiş. Hastalığı nedeniyle çok çirkin olduğu için taliplisi de çıkmamış. Bu nedenle babası, onu dilenci kılığında, dünyayı dolaşıp, kendi talihini araması için fırsat tanımış. Bu kız, tüm dünyayı dilene dilene dolaşmış, sonunda sıcak suların aktığı Bursa’ya gelmiş. Bu sularda bir süre yıkanınca, tüm hastalığı iyileşivermiş. Cüzamlı prenses, dünyalar güzeli olup çıkmış. O da, kendisine şifa veren bu ülkede oturmaya karar vermiş. İşte söylenceye göre, bu prenses Bursa kalesini yaptırmış.

Bir başka söylenceye göre de eski Bursa’yı Bergamalı bir çoban kurmuştu. Bir akşamüstü sürüsünden bazı hayvanları, kralın bahçesine girdiği için bilinmeyen bir ülkeye sürülmeye mahkûm edilmiş. Bu zavallı çoban da, bilmediği bir ülkenin karanlık ormanlarına dalıp yaşamaya başladığında, bu bilinmeyen ülkenin ne kadar da güzel olduğunu görüp bu cezaya sevinmiş. Her yer yemyeşil verimli ormanlar ve otlarla çevriliymiş. Çoban bu sürgün yerinde, bolluk ve bereket içinde, çok daha rahat bir yaşam sürmeye başlamış. Bu çobanın kurduğu köy zamanla büyüyüp büyük bir kent olmuş. İşte, çobanın kurduğu bu kent, Bursa’nın hemen batısındaki Tahtalı köyündeydi. Gerçekten de, söylencelerde olduğu gibi eski Bursa’nın bu köyde olduğu sanılmaktadır. Çünkü halen burada, kentin geniş kaleleriyle, eski yerleşimlere ait çok sayıda kalıntı çıkmaktadır.




Bursa’nın Fethi



Osman Bey 1308 yılında Bursa, Kestel, Kite Ürünlü, Atranos (Orhaneli) tekfurlarının birleşmiş ordularını Dimboz (Erdoğan) köyü yakınlarında perişan edince, Bursa önlerine gelmişti. Bu tarihten sonra Bursa’yı kuşatarak gözlemek amacıyla biri Kükürtlü Hamamı karşısında, Ak Timur komutasında, diğeri eski Mollaarap Okulu yerinde, Balaban Bey komutasında iki kule yaptırmıştı. Bursa’nın arkasını güvenlik altına almak için 1325 yılında Orhaneli Kalesi fethedilince tekfur çaresiz kalarak 6 Nisan 1326 tarihinde Bursa’yı Orhan Bey’e teslim etti. Böylece Bursa, bir bakıma kılıçla değil, “vire” olarak anılan biçimde teslim yoluyla Türklerin eline geçmiştir. O dönemler de top ve tüfek olmadığından, kale ve hisarları düşürmek için kullanılan en önemli taktik, kaleleri kuleler vasıtasıyla gözetim altında tutarak giriş ve çıkışları engellemekti. Böylece kale halkını aç bırakarak, suyunu keserek kan dökmeden kentler ele geçiriliyordu. Bursa’nın ele geçirilmesinde de “vire” denilen bu metot uygulanmış, aç ve susuz kalan halk, Tekfur’a karşı ayaklanmış ve şehir kan dökülmedenOsmanlılara teslim edilmişti.




Tayyare Sineması

Bursa'nın Zor Yılları | İşgalden Kurtuluşa Bursa

Osmanlı Devleti’nin yıkılmaya başladığı dönemde, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye, İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmişti. Yunanlılar önce İzmir ve çevresini işgal ettiler;ardından, 2 Temmuz 1920 tarihinde Mustafakemalpaşa ve Karacabey’i ele geçirdiler. 6 Temmuz’da ise Gemlik, İngilizler tarafından işgal edildi. Bursa, Osmanlı döneminden sonra en büyük acıyı Yunan işgali ile yaşandı. 8 Temmuz 1920 tarihinde Yunanlar Bursa’yı işgal ettiklerinde Bursa’yı korumakla görevli askerler silah ve cephane yetersizliğinden fazladirenememişti.



Yeşil Türbe



Bursa’nın işgali, sadece Bursa’da değil, tüm ülkede büyük üzüntü yarattı. Ankara’daki TBMM kürsüsü üzerine, Bursa’nın düşman işgalinden kurtuluncaya kadar kalmak üzere siyah bir örtü örtüldü. O tarihteki Bursa’da yaşayanların neredeyse üçte biri gayrimüslim olduğu için bazı Bursalılar çaresizlikten silahını alıp dağlara çıkmıştı. Kentte kalanlar da, Kuvayi Milliye için istihbarat çalışmaları yapıyorlardı.





Yunanların, Osman Gazi Türbesi’ne hakarette bulunmaları, manevi değerlerimize saldırmaları Bursalıların işgalcilere karşı daha da kinlenmesine neden oldu. Bursa 2 yıl, 2 ay 2 günlük işgalden sonra 11 Eylül 1922 günü kurtarıldı. Yunan askerlerinin şehirden çekilmesinde, Türk ordusu olduğu kadar, silahlı Bursalı milislerin de katkısı olmuştu. Yunan askerleri çekilirken bile insanlık dışı tavırlarını sergilemekten geri kalmadılar; birçok tarihi eser ve mekânı talan ettiler, tarihi Irgandı Çarşılı Köprüsü’nü bombalayarak yıktılar.




Atatürk ve Bursa


l Şubat 1938... Atatürk, Bursa'da Cumhuriyet Alanı'nda karşılanıyor. Sağ üst köşede "Atatürk Anıtı", sağda Işıklar Askeri Lisesi öğrencileri, Atatürk'ün sağında Başbakan Celal Bayar, kendisiyle konuşan Bursa Valisi Şefik Soyer.


Atatürk, milli mücadelenin merkezi olan Ankara’yı başkent yapmış olmasına rağmen, daha çok Bursa’da olmayı arzu ederdi, Bursa’yı çok severdi. Nitekim Atatürk’ün en çok ziyaret ettiği illerin başında Bursa yer almaktadır. Atatürk, 1922 yılından ölümüne kadar Bursa’ya iş ve dinlenmek amacıyla 18 kez gelmiştir. Atatürk’ün Bursa’ya yaptığı gezilerden bazıları, bir toplumsal dönüşümün ortamını araştırmak veya bir ekonomik atılımı gerçekleştirmek amacına yöneliktir. Örneğin O’nun 17-29 Ekim 1922, 20-24 Ocak 1923, 31 Ağustos - 11 Eylül 1924 ve 22 Eylül-8 Ekim 1925 tarihli Bursa gezileri, çağdaş cumhuriyete geçişin toplumsal tepkilerini sınamak ve Türk devrimine yeni ivmeler kazandırmak amacı ile gerçekleşmiştir.